Malum sebeplerden dolayı evde kalmamız gereken bir dönemi geçiriyoruz. Bu dönem aslında öğrenciler için muhteşem bir fırsat. Normal zamana göre çok daha az meşguliyetleri oldukları bir zaman dilimi geçiriyorlar. Okul zamanında bunu isteseler de bulamazlardı. Hafta içi okulun hafta sonu dershanenin olduğu sürekli bu tempoda ilerleyen bir süreç yaşadıklarını düşününce, umarım öğrencilerimiz kendileri için bulunmaz bir fırsat olduğunun farkındadırlar.
Çok sevdiğim bir söz var: “İnsanın hayatını belirleyen şeyler başına gelenler değil, onlara verdiği tepkilerdir.” der. Çünkü başımıza gelen olaylar sadece sebeplerdir. Bu sebepleri başarısızlığımızın haklı mazereti olarak kullanabiliriz ya da bu sebepleri aşıp istediğimiz hayatı oluşturabiliriz.
Örneğin, bir sınıftaki 30 öğrenciden 28’i bu süreci çalışmamasına haklı bir mazeret olarak gösterip çalışma temposunu düşürdüğünü farz edelim. 2 kişinin ise tam tersine bütün boş vaktini, gelen moral bozucu haberlere mesafeli durarak(alması gereken tedbirleri alıp kendi elinden gelene odaklanarak) müthiş bir soru çözme ve sınava hazırlanma fırsatına çevirdiğini düşünelim.
30 yıl sonra bu sınıftaki öğrencilerin bir araya geldiğini hayal edelim. 30 yılın sonunda, çalışmamalarına haklı mazeret gösteren bu 28 öğrenci aslında çok da istemedikleri vasat bir hayat yaşayacaklar ve arkadaşları ile yaptıkları konuşmalarda dünyanın başına gelmiş böyle bir felaketin onların sınava hazırlık senesine denk geldiğini anlatacaklar. Ve o sohbetlerinde -kendilerince- haklı olacaklar. Sınav senelerine denk gelmesinin ve morallerinin bozulmasının ve çalışmamalarının mazereti olarak yaşadıkları stresi gösterecekler. Arkadaşlarının gözünde haklı olacaklar ama bu istemedikleri hayatı yaşıyor olmaları gerçeğini değiştirmeyecek.
Haklı olan ama istemediği hayatı yaşayan insanlar olarak hayatlarına devam edecekler.
Diğer iki öğrenci ise yine aynı şeye maruz kalmış olan ama bunu tam tersine müthiş bir çalışma fırsatına çeviren ve sonrasında da istediği yeri kazanıp istediği hayatı kuran iki öğrenci olarak düşünelim. Aradaki en büyük fark bu başlarına gelen olayı, bir grup çalışmama mazereti olarak kullanırken bu iki öğrencinin ise tam tersine müthiş bir çalışma fırsatı olarak değerlendirmeleri…
Kısacası;
Hayatta başımıza gelenler değil, onlara verdimiz tepkiler hayatımızı şekillendirir.
Sıkıntılı bir ailede doğmuş olabiliriz, okulda iyi bir öğretmene denk gelmemiş olabiliriz ve imkanları olmayan bir hayata doğmuş da olabiliriz. Önemli olan nasıl bir hayat yaşamak istediğimiz ve bununla ilgili ne yaptığımız.
Başımıza gelen sıkıntıları bir mazeret olarak kullanmamız sadece bizi haklı yapar ama mutlu yapmaz. İstediğimiz hayatı yaşamak için yapmamız gerekenleri yapmak sonra da o hayatın keyfini çıkarma hakkını elde etmek gerekir.
Bu konu ile ilgili Amerika’da yapılmış çok güzel bir araştırma ve sonrasında gerçekleştirilen bir röportaj vardır. Babaları alkolik ve çok çeşitli suçlara karışmış olan iki çocuğu yirmi beş yıl boyunca bir gazeteci takip ediyor. 25 yıl sonra kardeşlerden birinin babası gibi alkolik ve çok çeşitli suçlardan sonra büyük bir suç daha işleyerek hapse girdiğini görüyor. Diğer kardeşin ise büyük bir şirketin genel müdürü ve yılda birkaç yüz bin dolar kazanıyor olduğunu görüyor. ikisiyle de röportaj yapıyor ve ikisine de;
–“Sizi 25 yıldır takip ediyoruz. Babanızın ve ailenizin durumunu biliyoruz. Bize ne demek istersiniz.” diye soruyor.
Enteresan olan ise 2 kardeşin bambaşka yaşamları varken şu ortak cevabı vermeleri:
“Nasıl bir aileden geldiğimi biliyorsunuz değil mi? Daha başka ne yapabilirdim ki?”.
Kardeşlerden biri geldiği aileyi işlediği suçlara mazeret olarak gösterirken diğeri ise tam tersine bu durumu kendisi için daha fazla gayret etme sebebi olarak kullanıp çoğu insanın bir hayali olan bir hayatı kurma motivasyonu olarak kullanıyor.
Kısacası değerli öğrenci arkadaşlar, bu yaşadığımız günleri ister çalışmamanıza mazeret olarak kullanıp, haklı ama istediği hayatı yaşamayan birer kişi olarak devam ettirirsiniz ya da fırsat olarak kullanıp birçok kişinin hayal bile edemeyeceği hayatın kapısını açarsınız.
Peki, sizin seçiminiz hangisi?
Ümit Hayri Koç
Çok sevdiğim bir söz var: “İnsanın hayatını belirleyen şeyler başına gelenler değil, onlara verdiği tepkilerdir.” der. Çünkü başımıza gelen olaylar sadece sebeplerdir. Bu sebepleri başarısızlığımızın haklı mazereti olarak kullanabiliriz ya da bu sebepleri aşıp istediğimiz hayatı oluşturabiliriz.
Örneğin, bir sınıftaki 30 öğrenciden 28’i bu süreci çalışmamasına haklı bir mazeret olarak gösterip çalışma temposunu düşürdüğünü farz edelim. 2 kişinin ise tam tersine bütün boş vaktini, gelen moral bozucu haberlere mesafeli durarak(alması gereken tedbirleri alıp kendi elinden gelene odaklanarak) müthiş bir soru çözme ve sınava hazırlanma fırsatına çevirdiğini düşünelim.
30 yıl sonra bu sınıftaki öğrencilerin bir araya geldiğini hayal edelim. 30 yılın sonunda, çalışmamalarına haklı mazeret gösteren bu 28 öğrenci aslında çok da istemedikleri vasat bir hayat yaşayacaklar ve arkadaşları ile yaptıkları konuşmalarda dünyanın başına gelmiş böyle bir felaketin onların sınava hazırlık senesine denk geldiğini anlatacaklar. Ve o sohbetlerinde -kendilerince- haklı olacaklar. Sınav senelerine denk gelmesinin ve morallerinin bozulmasının ve çalışmamalarının mazereti olarak yaşadıkları stresi gösterecekler. Arkadaşlarının gözünde haklı olacaklar ama bu istemedikleri hayatı yaşıyor olmaları gerçeğini değiştirmeyecek.
Haklı olan ama istemediği hayatı yaşayan insanlar olarak hayatlarına devam edecekler.
Diğer iki öğrenci ise yine aynı şeye maruz kalmış olan ama bunu tam tersine müthiş bir çalışma fırsatına çeviren ve sonrasında da istediği yeri kazanıp istediği hayatı kuran iki öğrenci olarak düşünelim. Aradaki en büyük fark bu başlarına gelen olayı, bir grup çalışmama mazereti olarak kullanırken bu iki öğrencinin ise tam tersine müthiş bir çalışma fırsatı olarak değerlendirmeleri…
Kısacası;
Hayatta başımıza gelenler değil, onlara verdimiz tepkiler hayatımızı şekillendirir.
Sıkıntılı bir ailede doğmuş olabiliriz, okulda iyi bir öğretmene denk gelmemiş olabiliriz ve imkanları olmayan bir hayata doğmuş da olabiliriz. Önemli olan nasıl bir hayat yaşamak istediğimiz ve bununla ilgili ne yaptığımız.
Başımıza gelen sıkıntıları bir mazeret olarak kullanmamız sadece bizi haklı yapar ama mutlu yapmaz. İstediğimiz hayatı yaşamak için yapmamız gerekenleri yapmak sonra da o hayatın keyfini çıkarma hakkını elde etmek gerekir.
Bu konu ile ilgili Amerika’da yapılmış çok güzel bir araştırma ve sonrasında gerçekleştirilen bir röportaj vardır. Babaları alkolik ve çok çeşitli suçlara karışmış olan iki çocuğu yirmi beş yıl boyunca bir gazeteci takip ediyor. 25 yıl sonra kardeşlerden birinin babası gibi alkolik ve çok çeşitli suçlardan sonra büyük bir suç daha işleyerek hapse girdiğini görüyor. Diğer kardeşin ise büyük bir şirketin genel müdürü ve yılda birkaç yüz bin dolar kazanıyor olduğunu görüyor. ikisiyle de röportaj yapıyor ve ikisine de;
–“Sizi 25 yıldır takip ediyoruz. Babanızın ve ailenizin durumunu biliyoruz. Bize ne demek istersiniz.” diye soruyor.
Enteresan olan ise 2 kardeşin bambaşka yaşamları varken şu ortak cevabı vermeleri:
“Nasıl bir aileden geldiğimi biliyorsunuz değil mi? Daha başka ne yapabilirdim ki?”.
Kardeşlerden biri geldiği aileyi işlediği suçlara mazeret olarak gösterirken diğeri ise tam tersine bu durumu kendisi için daha fazla gayret etme sebebi olarak kullanıp çoğu insanın bir hayali olan bir hayatı kurma motivasyonu olarak kullanıyor.
Kısacası değerli öğrenci arkadaşlar, bu yaşadığımız günleri ister çalışmamanıza mazeret olarak kullanıp, haklı ama istediği hayatı yaşamayan birer kişi olarak devam ettirirsiniz ya da fırsat olarak kullanıp birçok kişinin hayal bile edemeyeceği hayatın kapısını açarsınız.
Peki, sizin seçiminiz hangisi?
Ümit Hayri Koç
"Başarının ilk adımı; olduğunuz yeri doğru tespit etmektir." .Ümit Hayri Koç
MATEMATİK RÖNTGENİ KURUCUSU